11 Ekim 2011 Salı

Ben Sana Mecburum

ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun

belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..

Attila İlhan

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Visual Studio 2010’da veritabanı eklemek karşıma gelen hata

Visual Studio 2010’da veritabanı eklemek istediğim de aşağıdaki hatayı aldım.
An unexpected error occurred in the .NET Framework Data Provider for Microsoft SQL Server Compact 3.5. Please contact the provider vendor to resolve this problem.

Neden olabilir diye araştırırken “regedit” hatası olabileceğini öğrendim. Ve çözümünü paylaşmak istedim.

“HKEY_LOCAL_MACHINE\SOFTWARE\Microsoft\VisualStudio\9.0\DataProviders” altında bulunan {7F041D59-D76A-44ed-9AA2-FBF6B0548B80} klasörünün üstüne sağ tıklayıp yedeğini alıyoruz. Ardından bu klasörü siliyoruz. Eğer hala hatamız devam ediyorsa;

“HKEY_LOCAL_MACHINE\SOFTWARE\Microsoft\VisualStudio\10.0\DataProviders” altında bulunan {7F041D59-D76A-44ed-9AA2-FBF6B0548B80} klasörünün üstüne sağ tıklayıp yedeğini alıyoruz. Ardından bu klasörü siliyoruz.
Artık veritabanımızı ekleyebiliriz.:)

12 Ağustos 2011 Cuma

Excel Dosyasının XML formatına dönüştürülmesi

Excel dosyasını xml’e nasıl dönüştürürüz:) İlk önce http://www.microsoft.com/download/en/details.aspx?displaylang=en&id=3108 excel eklentisini indirip bilgisayarımıza kuruyoruz. Arkasından excel programını açıp Dosya- Seçenekler’i açıp eklentiler bölümüne geliyoruz.Yönet altında bulunan git’e tıklıyoruz.



Açılan eklentiler penceresinde gözata tıklayıp “C:\Office Samples\OfficeExcel2003XMLToolsAddin” klasörüne gidiyoruz. Orada bulunan “XmlTools.xla” dosyasını seçip tamam diyoruz. Eklentiler penceresine geri gelindiğinde “XmlTools” işaretlenip, tamam diyoruz.



Menüde bulunan Eklentilere gelip XML Tools – Convert a Range to an XML List diyoruz.



Click here and dragp select a range yazan yeri seçip veri olan alanı işaretliyoruz.
İlk satırımız verilerimizin kolon ismi ise YES’i işaretleyip devam ediyoruz. Çıkan pencerede “Varolan Güncellemeyi kullan” diyoruz.



Daha sonra farklı kaydet deyip xml dosyabicimi seçiip devam et dediğimizde xml dosyasına çevrilmiş oluyor.:) Hepimize kolay gelsin.

Html5 yapısı


Html5 yeniliklerinden en önemlisi div kullanımı en aza indirmesi diyebiliriz. Html de tasarım yaparken resim1 deki gibi bir yapı oluşturuyorduk.



Html5 te bu yapıyı kullanırken div yerine Html5 ile gelen etiketleri kullanıyoruz onlarda resim2 deki gibidir.



29 Haziran 2011 Çarşamba

HTML5 kullanımı

Şu anda kullanılmakta olan HTML 4.1 sürümü, kullanıcıların beklentileri karşılamak için belli eklentilere gerek duymaktadır. Mesela HTML5 ile tarih, saat, e-mail gibi veri alanları için artık javascript kodu yazmak ya da jquery kullanmak zorunda değiliz.

HTML5 ile kodlamaya başlamadan önce kullandığımız platformda bazı eklentileri yüklememiz gerekiyor. Bunun için size Adobe dreamweawer ve MS Visual Studio 2010 programlarından bahsedeceğim. Adobe dreamweawer CS5 programını bilgisayarımıza yükledikten sonra adobe web sitesinden indreceğiniz (http://labs.adobe.com/downloads/html5pack.html) eklentiyi kurduğunuz zaman html5 de kod yazmaya başlayabilirsiniz.

Visual Studio 2010 da kullanmak için öncelikle güncel bir programa sahip olduğunuza emin olmalısınız. Onun için Microsoft’un sitesinden Visual Studio web sayfasında bulunan (http://visualstudiogallery.msdn.microsoft.com/a15c3ce9-f58f-42b7-8668-53f6cdc2cd83) güncelleştirmeleri tamamlamalısınız. HTML5 intellisense desteğinden yararlanmak istiyorsanız, buradaki bağlantıdan HTML5.msi (http://visualstudiogallery.msdn.microsoft.com/d771cbc8-d60a-40b0-a1d8-f19fc393127d ) setup’ı indirip kurmalısınız.
Tools->Options->Text Editor->HTML->Validation kısmında "target" bölümünden "HTML5" i seçmelisiniz.

2 Haziran 2011 Perşembe

Bana gelen bir maili paylaşıyorum:)

Merhaba Cansu ATACAN,

Benim adım Hamsi. Hani geçenlerde büyütmediğin, yarım bıraktığın hamsi.

Beni bilirsin. Hayatı dolu dolu yaşamak isteyen, enerjik bir balığımdır. Hızlı geçen zamana çok şey sığdırmaya çalışırım. Aileme bağlılığımla ünlüyümdür. Bir günümü onlardan ayrı geçirmek istemem. Bizde bir efsane vardır. Bana büyük büyük babam anlatmıştı. Ona da büyük büyük babası anlatmış.

Çok uzun seneler önce, denizler kir tutmaz, güneş havayı kirletmez iken, su dünyasının incileri bizlermişiz. Bütün balıklar kendilerini görebilmek için bizim yüzeyimizdeki yansımalarına bakarlarmış. Geceleri bir yandan karaya yakın yerlerde yüzerken, sırtımızdan yansıyan ay ışığıyla parıldarmışız.

İşte bu kadim güzelliğimiz, parlaklığımızmış koca koca teknelerin aklını başından alan… Daha büyümeden, bizi avlamışlar ve şimdi soyumuz tükenmeye başlamış, annem öyle dedi.

Lütfen henüz yavruyken bizi avlamalarına izin verme. Görmüyor musun geleceğimiz tehlikede? Duyduğuma göre, 21 Haziran'da benim ve diğer türden balık kardeşlerimin avlanma boyumuz hakkında karar alacaklarmış. Hala vakit var. Bizden vazgeçmeyeceğini biliyoruz.

Aslında bir süre önce bazılarınızla anlaşmaya vardık. Ne yapalım ne edelim diye düşünürken, birçok türden balık arkadaşlarımızla birlikte Greenpeace'e gittik ve konuştuktan sonra bizim hayatımızı kurtaracak, 'Seninki kaç cm' adında bir kampanya başlattılar. Sen de bizim için imza atmışsın, haberini aldık. Sana minnettarız. Ama yetmez. Beni büyütmeden yarım bırakmışsın. Şimdi beni büyütmeye devam et.

Sevgiler
Hamsi

1 Haziran 2011 Çarşamba

Baba ve Kız Aşkı

Dogmanizi bekleyendir. Kiz dogarsaniz ona aşik olacaginizi bilendir. Sizin doymaniz gereksinmelerinizin karşilanmasiyla yillar boyu calişip alin teri dokendir. Yillar sonra size erkek gozuyle bakip şekillendirendir. "bak kirmizi yakişiyor sana" "kesme saclarini makyaj da yapma senin dudaklarin zaten cok kirmizi..." sonra yavaş yavaş hayati ogretmeye başlar..
Sanati anlatir. Resim yapmayi fotograf cekmeyi kesip bicmeyi (kendini kaptirip testere mengene tahta oyma işlerini de dahil edebilir...) "hayatta her ne varsa" onu ogretmeye girişir buyuk bir cocuk sevinciyle..


icki icmeyi ogretir "bana bak sokakta icip de sapitma diye ogretiyorum bunu tamam mi? Annene soyleme ikimizi de keser!!". Cakirkeyf nedir sizmak nedir tadinda birakmak nedir..

Elinizde kadehler ozel istegiyle giyilmiş abiye giysiniz ve onun takim elbisesiyle dans edersiniz bir şarkidasanki olacaklari bilir gibi.. (bkz: without you) (mariah carey) sonra "bu başlangicti" deyip degişik muziklerde butun danslari ogretir..

Kivirtmayi ogretir sonra. Erkek tavlamayi ogretir. "bana bak kadin isterse alir erkek kacamaz. Kadin istemiyorsa erkek kendini yirtip başina gecirsin olmaz". Erkekligin sirlarini tecrubesini kullanarak ilk defa bir kadina verir. Ve der ki "hayati ogrenmen adina sana bu soylediklerim icin sen cok gencsin ama ben sana cok gec'im".

kendi evinde oraya buraya notlar yazar "kapali baca acmadan sobayi yakmayin". "banyo dolabi her an duşebilir asilmayin". "ben olebilirim ustume gelmeyin". Gideceginiz saatte kapiya asili bu notu bulur gulerken apartmana rezil olursunuz..

Guzelden anlar baba estetikten anlar. Zevk sahibidir. Yaz gelince ruhen yaşliligini kabul etmedigi icin boyadigi o boncuk siyahi saclariyla bembeyaz ketenlerini ceker ustune kiz tavlar delirtir. "yetmişine merdiven dayadin be !" dedirtir. Capcanli ve hayattadir baba.


Sonra birgun Allah tarafindan bileti kesilenler sinifina dahil edilir. Tam da o genckiz yetişmeye başlamişken sorular soracakken cevaplari yokken gercek tedavisi bulunamamiş bir hastalik olur. Hastanede yemin eder "gitmeyecegim seni birakip" diye. Cok yaşlidir tukenmiştir. Bitmiştir.

Bir sabah olum haberi gelir. Kiz.. Kalakalir.. Ne desindir? Gitmiştir baba.. Olmuştur.. Ve hayatin bir donum noktasidir bu.. Derin derin solusa da ne kadar hapsedebilir baba'yi artik?
Bir kiz icin onsuz kalan soru işaretleri ve aciklamasiz ayetlerle... Oylece.. Birakir gider... Gider....
ben boyle dunyaya ciksam beni yerler
saklanmaliyim cikmamaliyim gunese
sakinmali beni baba m her gozden
nerdesin? sen nerdesin? oynar gibi rol keserken herkes
sanki hicbir sey olmamis gibi uyurken bana dair bilincleri
sen nerdeydin ellerinde olurken bana ait hersey..?

simdi sen gittikten sonra
kimse kalmamisken yani
terkedilmis bir anayurda donmek gibi
bombos ve karanlik
ilgilenilmemis bosverilmis oksuz bir asil'a donus var
senin varliginla lekelenmiş sahip oldugum en buyuk mucize
en buyuk muze belki yaşadigim
korkarim
ozlemin basmaliydi beni gel-gitlerde karaya vuran seller gibi
varolmasi gereken gucunun etkisiyle
bogmaliydi beni gozyaşlarina bu ayrilik ..
her ayrilik bir bitiş demek degildir.
ayrilmişiz
bitmiş
aci da yok
gozyaşi da.

kabul etmek zor aslinda

oyle bitmişiz ki
ben ben oldugumdan beri bilmemişim boyle oksuzluk hissi.
istersen kalirim
göreceksin
degismeyecek hicbir sey..

sen suskunlugunu kaftan giymiş prens..

gitmeliyim şimdi
izlemeliyim hayatimi ve kendimi
yol diye bildigim us ve iz diye bildigim
her ipucu beni bekler...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Nefes bile almadan

Dinlemek için:)
http://fizy.com/s/1lrfi7


Kelebek kadar ömrümüz var
Sevmek lazım, hemen başlayalım
Kaybedecek daha neyimiz var
Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var

Nefes bile almadan seviyorum seni

Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi
Değiştirdin kanımı koydun zehrini
Örümcek gibi ördün zihnimi
Düşündükce daha çok isterim seni

Nefes bile almadan seviyorum seni
İçimde dolaşan alkol gibi
Sana gitgide sarhoş oluyorum
Ruhumu kaybetmiş gibi
Sadece senin için yaşıyorum
Nefes bile almadan seviyorum seni


REDD

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Kendi Korkularını Yenmelisin

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin sürekli olarak gölete kadar gelip tam su içeceği sırada vazgeçmesi dikkatini çeker. Ancak köpek sonunda susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:

- Ben bu durumdan ne öğrendim?

- Bir insanın istekleriyle arasındaki engel çoğu zaman kebdi içinde büyüttüğü korkulardır. İnsan bunu aşarsa istediklerini elde edebilir.


alıntı(http://turkdili.info/Kendi_Korkularini_Yenmelisin_makalesi_105.aspx)

12 Mayıs 2011 Perşembe

Aşkın Tarifi

O’nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
okusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyece
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Aşk Ayakkabıdır...

Bedenin yükünü ayaklar taşır,ruhun yükünü yürekler.
Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için, rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.
İçinizin acılarını sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.
Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir...
Bazıları çamur, yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır.
Bazıları ise ummadığımız kadar kısa zamanda, çabucak yamulur, ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile iki günde bozulup gider..
Aşklarıda ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz,tıpkı ayağınızda olduğu gibi, yüreğinizde de NASIR oluşabilir.
Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde deformasyon başlar.
Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.
Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitede ve sayısız "renktedir"...
Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" olarak yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.
Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.
Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.
Bez ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.
"Marka" ayakkabı alır gibi, sevgililerin kariyerine ve maddi durumuna tutulan aşıklar görürsünüz.
Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçiminde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.
Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşittte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik türde" aşklarada zaafı olduğu söylenir.
Evet, aşk "ayakkabıdır" Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınızıda dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede eskitirsiniz...

Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabı tamir ettirdiğinizde yalnızca bir miktar ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da asla eskisi gibi OLMAYACAKTIR!

CAN YÜCEL

Can Yücel'den aşk hikayesi...:)

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında Sevdalanmiş onun deli dalgalarına. Hırçın hırçın kayalara vuruşuna, Yüreğindeki duruluğa... Demiş ki suya: Gel sevdalım ol, Hayatıma anlam veren mucizem ol... Su dayanamamiş ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş; Yüreğim sana armağan... Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına... Zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya baslamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı... Baştan alınlarına yazılmıs olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su... Ateş kızmış, ateş yakmıs ormanları... Aramiş suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış; Aşkın bazen gitmek olduğunu, Ama gitmenin yitirmek olmadığını.... Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla. İşte o zamandan beridir ki: Ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş... Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş... CAN YÜCEL

20 Ocak 2011 Perşembe

KARTALIN YENİDEN DOĞUŞU!

Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir.
Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir. Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safhasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.


“Geride kalanları unutmak ve önümüzde bizi bekleyenlere

ulaşmak için hedefinize doğru ilerleyin”

19 Ocak 2011 Çarşamba

Dengesizliğin Adı: Aşk

Dengesizliğin Adı: Aşk!

Her akşam yalnızlığımla, sen varmışçasına uyuyorum
Her dudağını öpüşümde, içimde durulmayan depremler
Her an gideceksin endişesiyle, fırtınalar kopar kalbimde
Ve her yüz yüze geldiğimizde sana bunları hissettirmemek için
Kahkahalarla gülüyorum
Görmesen de gözyaşlarımı
Taşıyor denizlerim
Kıskançlıktan boğuluyorum
Ve her sana gelişimde
İçimde volkanlar alevlenir
Lavlarım akar dağlarımdan

Bu yüzden kimi zaman
Patlamak üzere bir yanardağ
Kopmak üzere fırtına
Sarsıntılı bir deprem olabilirim
Sana anlamsız ve karmaşık gelebilirim
Bu içimdeki doğallığın intikamı
Ve bu dengesizliğin adı AŞK


Feray Dayaç