28 Ekim 2010 Perşembe

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

Seneler Geçsin, Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğun kadar dostlarının,
Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….
Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuklarımız olmalı, Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın.
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, Herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutluda olsa, Kötüde olsa, Yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce yada gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, Her sabah cinayetle uyanılmayan, Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip, Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Öyle sevmelisin ki beni, Bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimiz sevmenin gururu olmalı “HERŞEYDE”…..


CAN YUCEL

20 Temmuz 2010 Salı

Çekmece

Büyüklerle ben yapamiyorum
çocuklar da almiyor beni oyunlarina
devlet dairesinde
yangindan kurtarilmayacak
sikismis bir çekmece gibiyim
açilamiyorum sana
Kardesiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasil sevmezsin esitligi
yürürken düsen çoraplarini
ayni hizaya getirmek için
annen degil miydi önünde diz çöken
Öpüsme sahnesinin tam ortasinda
içeri girdigin yazlik sinemanin
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin isiginda
yer:Kiz Kulesi
ve sonu ayrilikla bitecek
hüzünlü bir ask filmini oynuyor
beyaz duvarinda
Bir kez olsun çikmazken agzindan
seni sevdigimi
her gün söylememi yadirgama
bil ki bu sehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarim vapurlara
Son karesi gibi Red Kit'in
batan günese dogru
sürerken atimi
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnizca
rüzgar çekistiriyor atkimi


Sunay AKIN

6 Temmuz 2010 Salı

Bir güzellik yaptım kendime..:)

Bir güzellik yaptım kendime!..
Sadece sahip olduklarımı düşündüm..
Olamadıklarım üzülsün benim olamadıklarına..
Keşkeleri hiç düşünmüyorum,mutlu oluyorum seçimlerimle..
Keşkeler üzülsün benim seçimlerime..
Her yeni günü benim günüm ilan ettim ve şımarttım kendimi olabildiğince..
Bıraktım dünler üzülsün seçilmediğine..

1 Haziran 2010 Salı

Toprağım (Uğur Topak)

Cimri toprağım..

Şimdi sen tez raporu yazmak için çalışıyorsun ya hani, hani okulumuz bu yıl bitiyor da yeni hayatlarımıza başlıyoruz... 4 yıl boyunca geçirdiğimiz güzel hatıralar geliyor aklımaa.. İyi kötü anılarımız:) Birinci sınıfta ayrık matematik dersin de 'edge' deyişin, Geçen dönem yaptığımız projemiz son gece ...senin uyuyakalman daha örnekleme yapmıyım istersen...
Işıkları yanık bırakmayın diye kızıyorsun ya hani bize, kilo alıyoruz diye cips ısmarlamayıp, evde yiyelim dersin yaa yanlız kalmıyım diye yemek ısmarlarım ya ben sana:)Dost acı söylermiş toprağım cimrisin be:)
ama dostluğun,kardeşliğin,arkadaşlığın için çok teşekkür ederim saana..
artık uzakta da olsan hep yanındayım senin sakın unutmaa...:)

Yeni hayatında başarılar toprağım..

6 Mayıs 2010 Perşembe

Adını Sen Koy

Geç kalıpta izlemediğim filmlerden bir tanesi daha...:) Belki Eskişehir'de çekilmiş olması etkileyen yanı bilemiyorum ama bence güzel bir film.. Senaryosunu Tuna Kiremitçi'nin yazdığı filmin konusu şu şekilde:

Can (Ali İl), delice sevdiği Aybige (Melis Birkan) ile bir hafta sonra evlenecektir. Ama hayatının kadınını çocukluk arkadaşı Ilgaz (Cemal Toktaş)’la tanıştırdığında, garip bir şey olur: Ilgaz’ın Aybige’ye karşı tutumu, şaşılacak kadar soğuktur. En güvendiği arkadaşının bu tavrı, Can’ın nişanlısından kuşku duymaya başlamasına, Aybige’nin de huzursuz olmasına yol açar. Ama Ilgaz’ın intihar saplantılı ağabeyi Harun (Ahmet Mümtaz Taylan) çıkagelince, olayların seyri birdenbire değişir. Beklenmedik sırların açığa çıkmasıyla nikâhtan önceki son hafta Aybige, Can ve Ilgaz için hayatlarının sınavına dönüşecektir.


Filmden hoşuma giden bi kaç diyalogu eklemek istedim ve tabiki Demet Sağıroğlu'nun seslendirdiği müzikle de ayrı bir güzel..:)


--- Diyalog ---

abi : saklanmışsın kabuğuna içine yaşamaktan korkuyorsun!
ılgaz: ne yapsaydım abi senin gibi mi yapsaydım
abi : oğlum sen yaşamıyorsun ki intihar edesin!
abi : çık şu kabugunun içinden git...


*****************************************************

kız : Aşka inanmıyorsun
ılgaz: öyle demedim
kız : Aşka inanmıyorsun ama bir güç var demi?
ılgaz: yani evet öyle..


*****************************************************

Can : tek bir kadın için tüm kadınlardan vazgeçebilmek!!
vee ben hiç pişman değilim...

*****************************************************

ılgaz: yeni bi ülke bulamazsın yeni bi şehir bulamazsın
bu şehir arkandan gelicektir.

abi : nasıl tukettiysen ömrünü burda bu köşecikte öyle
tüketiceksin demektir yeryüzünde de....

*****************************************************

abi : aşkın şakası olmaz...!



Demet-Adını Sen Koy Film Müziği

2 Mayıs 2010 Pazar

Dostluklar Vardır..




Yüz yüze dostluklar vardır; Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela. Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...
Uzak dostluklar vardır; Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostlarıdır. Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...
Sessiz dostluklar vardır; Dilsiz bir adamla, duymayan bir başka adamın elleri arasında sessiz bir dostluk oluşur. Her şeyden konuşur sessizce bu eller...
Zorunlu dostluklar vardır; Pazar ile Pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün... Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak, yan yana durmak zorundadırlar...
Uzun dostluklar vardır; İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...
Günün birinde ölen dostluklar vardır; Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanı başında duran ceviz ağacının dostluğu gibi... Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de, [bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...]
Vakitsiz dostluklar vardır; Bir peçete, bir kâğıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin... Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur... Bakımsız dostluklar vardır bir de... Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, bir kaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...
HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE

27 Nisan 2010 Salı

Rüzgar ve dalgalar her zaman denizcilerin yanındadır...

Bir deniz kenarındayım. Uzun süredir devam eden yoğun tempodan dolayı yorgunum ve artık ruhum ve bedenimi buluşturup, biraz olsun soluklanmak, kendimle başbaşa kalmak istiyorum. Son dönemde yaşadığım bu yoğunluğun ve hayatın üzerine düşünüyorum. Ama gözümü, sanki benim de hayat hakkında söylemek istediklerim var diye çırpınan denizden, bir türlü alamıyorum.Deniz bugün biraz hırçın ve dalgalı. Dalgalar büyük bir şiddetle kayalıklara çarpıp yavaşça geri çekiliyor, sonra çok daha kuvvetli bir şekilde tekrar geri dönüyor. Sağ tarafımdaki o heybetli sarp kayalığın, dalgaların ona her çarpışında çıkardığı, o isyankar uğultusunu dinliyorum. Sol tarafımdaki o gösterişsiz küçük kayalığın bu hırçın dalgalar karşısındaki sükunetine ise hayran oluyorum. Deniz bu, sağı solu pek belli olmuyor. Ne kimseye bugün nasıl olmamı istersin diye soruyor. Ne de kimsenin ona müdahale etmesine izin veriyor. Ne sürekli sakin kalabiliyor, ne de sürekli hırçın ve dalgalı. Bugün kayalıkları döven bu dalgalar, yarın sanki yaptıklarından pişman olup kayalıklara sevgiyle yanaşmaya, onları sarıp sarmalamaya çalışıyor. Onlar sürekli bu dalgalara isyan etseler de, aslında bu dalgalar yıllar içinde onları şekillendiriyor. Birbirinden farklılaştırıyor, onları özgünleştiriyor.Gözüm, açıklarda birer kelebek gibi dolaşan yelkenlilere takılıyor. Rüzgar hepsi için aynı yönden, aynı şiddette esiyor ama kimi sağ tarafa doğru yol alırken, kimi sol tarafa gidiyor. Herkes onların hangi yöne doğru gideceklerini esen rüzgarın belirlediği yanılgısına düşse de, sanırım bunu asla esen rüzgar değil, her zaman onların yelkenleri belirliyor. Bir kısmı kıyıdan uzaklaşmaya bir türlü cesaret edemiyor, hep kıyılarda dolanıyor. Bir kısmı ise korkusuzca kıyıdan uzaklaşıp açık denizlere yelken açıyor. Okyanusları keşfediyor.Güneş denizin ardına düşüyor ve gözden kayboluyor. Hava yavaş yavaş kararmaya başlıyor. Bakışlarım tekrar kayalıklara dönüş yapıyor. Kimisi altında bir bakışta kimsenin göremeyeceği muhteşem mağaralar saklıyor. Kiminin üzerinde ise büyük bir deniz feneri, yaydığı kuvvetli ışıkla, karanlıkta kaybolmak üzere olanlara, yönlerini şaşıranlara doğru yönlerini bulabilmeleri için yardımcı oluyor. İnsan ancak dikkatlice baktığında fark ediyor, asla hiçbiri diğerine benzemiyor. Bu muhteşem denizin kimi zaman hırçınlaşan, kimi zaman sevgiyle sarıp sarmalayan bu dalgaları onları özenle işliyor, farklılaştırıyor ve herbirini eşsiz ve özel yapıyor.Başımı eğip birazda kendime, bunca yıldır yaşamın dalgalarının beni nasıl işlediklerine bakıyorum. Dünya üzerinde yaşamakta olan herkes gibi benim de özel ve tek olduğumu bir kere daha fark ederek, kendime sevgiyle gülümsüyorum. Yeni bitirdiğim bir kağıt gemiye daha, yüreğimden bir tutam sevgi katıp, onu usulca saat 22:00 civarında serin sulara bırakıyorum.


Haşim A.

Yağmur Damlasının Yolculuğu ve Sen

Nasıl ki sensiz anlamsızım...

Cama vuran yağmur damlaları gibiyim. Aşağıya doğru yol alıyorum… Ki; bu yol, yolun sonu… Diğer damlalardan farkım olmayacak benim de biliyorum. Onlar gibi yok olup, yalnız, tek başına hiç bir şey ifade etmeyen bir su damlası olacağım… Nasıl ki sensiz anlamsızım... Yolculuğun sonunda sen olsan tüm engellere göğüs gererek ve tüm bu engelleri aşarak koşa koşa gelirdim. Ama ne bu yolun sonu var; ne de bu yolun sonunda sen… Yağmur çok güzel yağıyor. Fakat çok gürültü çıkartıyor yağarken. (Korktuğumu ve huzursuzlandığımı fark ediyorum.) Hâlbuki senin gidişin çok sessiz olmuştu. Belki de hiçbir zaman gelmediğin için gidişini fark edemedim... Sadece gözyaşlarımın sesi vardı ve ellerinin sıcaklığı... Gözyaşlarımı silen ellerinin sıcaklığı... Şu an yanımda olsaydın ve doya doya baksaydım sana. Yanımda olsaydın da hiç konuşmasaydın.(-k) Senin bulunduğun yerde de yağıyor mu yağmur? Şu an sende camdan bakıyor musun? Elin telefona gidip gidip geliyor mu? Söylemek istediklerini söyleyemediğin için kızıyor musun sende kendine benim kızdığım gibi… İsyan ediyor musun sessizliğinin tüm gücü ve sesi ile? Yağmur damlası cama düştü, sen ise kalemime… Hiç dinmesini istemiyorum yağmurun. Yağdıkça yüreğimdeki kirleri akıtıyor çünkü…Hatırlar mısın, kaçamak buluşmalarımızı yaptığımız günlerden biriydi... Kimden ve neden kaçıyorduk bilemiyorum ama hep bir gizlilik vardı buluşmalarımızda. Denizi karşımıza almış, kahvelerimizi yudumlarken yağmaya başlayan yağmurla beraber koşa koşa sığındık bir ağacın altına. Çocuklar gibi durmaksızın gülüyorduk. Gökkuşağı da tam karşımızda tüm güzelliği bizim mutluluğumuza ortaklık ediyordu. Sarılmıştık birbirimize ve çok mutluyduk (Hiç bitmesini istememiştim bu anın) Çok sonra sen anlatmaya başladın. Anlatırken ağlıyordun! Ne yapacağımı bilememiştim o an. Duyduklarım mıydı beni şaşırtan yoksa seni ağlarken görmenin paniğimiydi bilemiyordum ama o gün çok kırılmıştım sana. Senden duymayı ümit ettiğim şeyler bunlar değildi… Ruhumda tamiri mümkün olmayan yaralar açıyordun ama ben yine de senin üzülmene dayanamıyordum. Sen, anlattıkça rahatlıyordun ama ben, seni dinledikçe tükeniyordum.Sen anlattıkça içimden çığlıklar attım. Kulaklarımı kapamak istedim ve “Yeter! Bunları bana anlatma! Ben seni seviyorum! “ demek istedim.. Ama yapamadım... O gün canımı çok acıttın... Ama biliyorum, biliyorum bunu isteyerek yapmadın, nereden bilebilirdin ki sana karşı hissettiklerimi… Sol yanım, kalbim, o gün bugündür kanıyor... Ben yağmurları sevmem (-mezdim) ama bu yağmur aldı götürdü beni. Gözümün önünden neler neler geçiyor bir bilebilsen. Gözlerim eski bir filmi izliyor gibi. Yağmur damlaları hala birbirleriyle yarışırcasına camdan aşağıya hızla iniyor… Acaba bilseler son yolculukları olduğunu yine de yarışırlarmıydı? Ben de bile bile sonu olmayan bu yolculuğa çıkmamışmıydım yağmur damlaları gibi... Bir ümit ile... Belki diyerek... Odayı aralık pencerelerden içeriye giren rüzgarın sesi doldurdu. Bir uğultu var şu an odada. Biliyor musun; başım dönüyor hasretinden… Belki iyi gelir diye kendime bir kahve yaptım. İyi gelmedi... Gökyüzünde bulutlar kavga ediyor… Sesleri bana kadar geliyor… Sende aynı sesi duyuyor musun? Ürperiyor vücudum. Belli belirsiz titriyorum. Bütün camları sıkı sıkı kapadım, perdeleri örttüm. Üzerime kalın bir şeyler aldım; ama hala üşüyorum…Çaresiz kaldığımda, mutsuz olduğumda, unutmak istediğimde, kendimden dahi kaçmak istediğimde ve en önemlisi her şeyi yok saymak istediğim zamanlarda yaptığım gibi uykuya sığınmak istiyorum… Yatağıma girmek, yorganı boynuma kadar çekip, tam karşımda duran resmine boş gözlerle saatlerce bakmak istiyorum… Resmine bakarak hasret gideriyorum… Resmindeki gibi hep gülen gözlerini görüyorum… Resmindeki gibi uzun, dalgalı ve ak düşmüş saçlarının uçuşmasını seyrediyorum. Ve doyamıyorum… Ben seni unutamıyorum! Bir kitapta okumuştum, şöyle diyordu; “Birazdan yağmur yağacak, dışarı çık ve elinden geldiği kadar çok yağmur damlası yakalamaya çalış. Yakalayabildiklerin senin bana olan sevgin; kaçırdıkların da benim sana olan sevgim olsun...” “Haksızlık bu!” demeni ne kadar çok isterdim bu cümlenin üzerine... Ben seni yakalayamadıklarım kadar seviyorum bebeğim... Hala seviyorum seni...Ama hangi seni?

Alıntıdır

25 Nisan 2010 Pazar

O Kadın

Baharla birlikte insanın üstüne çöken bir yorgunluk ve halsizliğin sonunda eve kapanıp uzun zamandır izlemeyi ertelediğim filmleri izliyorum şu ara..:)

Bugün "O Kadın" filmi geldi elime, muzikal bir film.. Müziklerini Sezen Aksu'nun seslendirdiği bir film ve tabi ki Sezen Aksu parçaları...

Aralardaki konuşmalardan kısmını not ettim okumak hoşuma gitti ve paylaşmak istedim.
film ve filmin müzikleriyle bir butun olmuş adeta..

Aşk ve Seçim belki de insanın kararsızlıkları...

---------****************************------------*************************

neden niye neye bu özlem yeşimin aklı bi zamanlar nerdeydii şimdi nerde?


soru yok cevap yok sadece tesadüfler var

yol ikiye ayrılıyordu seçim yapması lazmdı neye evet neye hayır...

hiç kimsee küçük bi detay kıskançlık aşkın doğasaında var..

--ne çok soru var aklımda..cevaplarını bulamamaktan yoruldum!
neden karısık hersey bu kadar

işte bu çocukça dram pek çok kadının aşkını silebilir aslında pek çok cevap
vardır.ama kadın cevabı bilmiyormuş gibi davranmayı sever.böylece soruları
yok eder...

--bu aslında isyan gibi geliyor

isyan gibi gorunuyor ama aslında değil kaçış demek daha doğru olur
yesim gitmeyi aklına koymuştur bi kere gitmek isteyen birini yanında tutmak
için çok sey yapabilirsin ama bir tek sey haric

--gitmek için nedenlerini????????????????

hapsoldugu bu kafesten kurtulmaya çalışırken kafesi
daha fazla suslemenin ne anlamı olabilir

-- altın kafeste gibi hissediyordu bi adamın yanında mutlu olmayan kadın
neden başka adam bi adamin yanında araasınki eğer gerçekten kafesten kurtulmak
istiyorsa ve özgürlüğü bulmaya gidiyorsa neden öbür adamın yanına gidiyoor


çünkü aşk en yüksek özgürlük biçimidir aşk rastgeele yaşamayı sona erdirir
yaşamaya başlarsın

*****************AŞK İÇİN ÖLMELİ AŞK OZAMAN AŞK...

bu seçiminde kadın kendini gayet özgür hissediyordu isterse başka
turlu hareket ederbiliri tum olacakların onune gecebilirdi
ama yıkılma anının yaklaştığı suanda içi acıyarak kabul etmek zorundaydı

--seçmek ve secmenın sonuçlarına katlanmak

secimler zordur düzene oldugu gibi sürmekse imkansızdır herkes içinde
bulundugu durumu tanı guven dolu ortam sursun gitsin der ama

--birgun biri gelir

vve düzen sınanır
sürekli sınanır ilişkiler

****************yada balkona çıkk bağır bağırabildiğin kadar
zehiri dısarı atmadan yurek yıkanmıyor...

bazen bazende o biri sen olabilirsin...

*****************ben bu yuzden hiçkimseden gitmem gidemem unutamam aci tatlı...

bazen daha fazladır hersey her yeni biri geldiğinde bir başlangıctan söz
edilemez bazen her başlangıc eskiye dönüştür...

*****************hayatt bitiyor bi gun ayrılıktaan kaçınmıyorr.

düzen bozulmaya başlar ama kendini korunmıcağı
anlamına gelmezz zaaflarını fısıldar..

"tutunmak için bir kola kucak açıcak kibirsiz bi yurege ihtiyacım vaar
kendisini korucak otoriteyi arar..

soruyaa gerek yok cevabı da dil yetersiz kalır yetmezzz hissleri anlatmaya...


-------------************----------------------------*******************

23 Nisan 2010 Cuma

Bilgisayarınızda neden con adında klasör açamıyorsunuz???

CONTORIUM = CON+TORYUM Sİmgesi con, atom numarası 90, kütle numarası 367,4! bu rekor bir radyoaktivite! Dünyada sadece istanbul boğazının diplerinde bulunduğu tespit edildi! Bu elementten son yıllarda enerji üretiminde, özellikle roket yakıtlarında had safhada faydalanılıyor. Bilgisayar devrelerinde minimum miktarda kullanılınca bile bilgisayarın fişe takılmadan yıllarca çalışabildiği tescillendi!! Üstelik de alternatifleri içinde en ucuza mal edilen bir ELEMENT. Kaynakwh: bilgisayarınıza con adında klasör açamıyorsunuz!peki ama neden? Bugün ABD, AB, bilimum Asya ülkeleri, Avustralya, Antartika ve Afrika contorium mineralinin peşinde! Türkiye'de Tahmin edilen rezerv ne kadar? 127.000 ton! Değeri ne kadar? 23 trilyon dolar! Toplam borcumuz ne kadar? 280 milyar dolar! Türkiye aslında çok zengin bir fakir ülke! Pekiii Batılı ülkeler tarafından içimize sokulan basınının adamları ne diyor biliyor musunuz geçenlerde? 'Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin bir ülkedir' Tehlikenin farkındamısınız!!!! Peki batı bu madenlere ulaşmak için ne tipte bizans oyunları yapıyor?? Sadece istanbul boğazı ve haliçte bulunan bu mineralini ele geçirmek için başta bedavaya haliçi temizleme önerisinde bulundular! Şimdiyse durmadan boğazdan yalı alıyorlar. Satın alınan yalılara hiçbir TÜRK'ün girememesi ve bu yalılarda tuhaf araştırmalar yapılması sizce tesadüf mü? Dubai Kuleleri Gerçeği: Peki merak ettiniz mi, neden Dubaililer (yani aslında perde arkasındaki Amerikalılar) birden bire İstanbul'a bu kadar yüksek yapılar inşa etmeye heveslendiler ve milyarlarca doları bize (yani bu işe) yatırmaya karar verdiler… İki kıtanın birleşim yerindeki farklı tektonik yapı acaba hangi elementin benzersiz ve mükemmel oluşum şartlarına ev sahipliği yapıyor? Peki başka ne şekilde, yabancı bir ülkenin en büyük şehrinin ortasında, hiç engellenmeden (hatta alkışlanarak) yerin yüzlerce metre altında jeolojik araştırmalar yapabilirsiniz?..... Lütfen bu yazılı metni tüm tanıdıklarınıza iletin ve ülkemizden toprak satın almak isteyen yabancılara ve güya turistik gezi amaçlı boğazı gezen ecnebilere şunu söyleyin: 'You will never have our mineral of contorium! We are aware of the danger!' (asla mineralimize sahip olamayacaksınız, tehlikenin farkındayız.) ARKADAŞLAR, VATANDAŞLAR; CONTORIUM İSİMLİ DOSYA AÇILAMAMASININ SEBEBİNİN 'console'UN KISALTMASI OLDUĞUNA DAİR MOSSAD VE CİA GÜDÜMLÜ AÇIKLAMALAR VAR. FAKAT ŞU NOKTAYA DİKKATİNİZİ ÇEKİYORUM. TÜRKİYE'DE CONTORİUM'UN ADI İLK OLARAK 93 YILINDA GEÇTİ. KONU İLE İLGİLİ OLARAK AÇIKLAMA YAPMAK İSTEYEN BİLİM DÜNYASINDAN İNSANLAR SUSTURULDU. O SENE BOĞAZ YALILARINA YABANCI BANKALAR VE ARAP ŞEYHLERİ NORMALİN ÜSTÜNDE BİR İLGİ GÖSTERDİLER. BİR SENE SONRA ÇIKAN WİNDOWS 95 İŞLETİM SİSTEMİNDE CON İSİMLİ KLASÖR AÇILAMADIĞI GİBİ CONTORİUM'UN İZOTOPLARI OLAN COM1 VE COM2 DE İSİM OLARAK AÇILAMIYORDU. SİZCE GÜYA İŞLETİM SİSTEMİYLE ALAKALI OLAN BU KISALTMALARIN DOSYA KLASÖR İSMİ BİLE OLAMAMASI BİR TESADÜF MÜYDÜ? ELBETTE HAYIR. TABİİ Kİ DE CONTORİUM MİNERALİ AMERİKAN WİNDOWS İŞLETİM SİSTEMİNDEN DAHA DA ESKİ BİR TARİHE SAHİPTİ. TARİHTE DAHA DA ESKİYE GİDİNCE PERİYODİK CETVELİN KURUCUSU DİMİTRİ MENDELEYEV'İN 90 NUMARALI YERİ BOŞ BIRAKMASI İÇİN RUS HÜKÜMETİNCE BASKI GÖRDÜĞÜ FAKAT ONUN ANCAK GÜNÜMÜZDE SEBEBİ ANLAŞILABİLEN BİR CİNLİKLE ORAYA 'TORYUM'U YERLEŞTİRİP(ATOM NUMARASI ONUN DA 90) İLERİDE BU ELEMENTLE İLGİLİ ARAŞTIRMA YAPILABİLMESİ İÇİN GELECEĞE IŞIK TUTTUĞUNU GÖRÜYORUZ. NEDEN? İŞTE SEBEP: TORYUM: Atom numarası 90, atom ağırlığı yaklaşık 232 olan, 112,6 yoğunluğunda, 1700 °C de eriyen, kurşun renginde, havada bozulmaz, atom enerjisi kaynağı olarak kullanılan radyoaktif bir element. Kısaltması Th. Türkiye'de Manisa-Gördes'te çıkarılır. ŞİMDİ TÜRKİYE HARİTASINI PERİYODİK CETVEL GİBİ DÜŞÜNÜP MANİSA-GÖRDES'TEN KUZEYE 364,7(CONTORİUM'UN KÜTLE NUMARASI) KM GİDİNCE NEREYE GİDİYORUZ? CEVAP BELLİ: İSTANBUL BOĞAZI!! (PERİYODİK CETVELDE DE AYNI GRUP İÇERİSİNDE KUZEY YÖNÜNE GİDİLİNCE KİMYASAL ÖZELLİKLER DEĞİŞMEZ) DİMİTRİ MENDELEYEV UĞRADIĞI ESRARENGİZ BASKIYI BİR DEHA ÖRNEĞİ SERGİLEYEREK SAVUŞTURMUŞTUR. PEKİ CONTORİUM TEKRARDAN MEDYADA DUYULMAYA BAŞLADIKTAN VE CONTORİUM MİNERALİNİN İŞLENMESİ AMAÇLI NÜKLEER REAKTÖRLERİN KURULMASINA İZİN ÇIKTINTAN SONRA TRİLYON DOLARLIK ARAP ŞEYHİNİN ÜLKEMİZİ ZİYARET EDİP YALILARA TALİP OLMASINA NE DİYORSUNUZ? SEBEP SİZCE DE PETROLÜN PABUCUNU DAMA ATACAK OLAN VE BÖYLECE ARAP ŞEYHİNİN ZENGİLİĞİNİ BİTİRECEK OLAN CONTORİUM'A ULAŞMAK DEĞİL MİYDİ?

22 Nisan 2010 Perşembe

Sana Büyük Bir Sır Söyleyeceğim

Zaman sensin
Zaman kadındır ister ki hep okşansın

Diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına.
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi.
Zaman sensin, uyuyan sen
Şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi...
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu mavi çanaklarda kan gibi
Durdurulmuş zamanın işkencesi
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler
Asıl demek istediğim bu.

Hazzın ötesinde sevgim
Hiç bir zararın erişemeyeceği yerde bugün
Sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın.
......

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden.

Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.


** Bir başka dilde aşk filminde geçen şiir:)

30 Mart 2010 Salı

Facebook'ta PAÜ Bilgisayar Mühendisliği Grubu

Facebook'ta Uğur Topak arkadasımın "PAÜ Bilgisayar Mühendisliği Grubu"

yeni açtığı bir gruptan söz edicem..
Grubu "Pamukkale Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği öğrencisi/mezunu/öğretim görevlisi/araştırma görevlisi/çalışanı olan herkesin katılabileceği bir gruptur. Grubun amacı bölüm içerisinde bütünlüğü sağlamaktır." diye bahseden Uğur Bey'e burdan sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.(Toprağım diye demiyorum hep böyle güzel fikirleri vardır..)
Grup sayesinde oluşan haberleşme eksikliği umarım giderilir.
Etkinliklerin daha kolay yayılması ve bütünlük oluşturulması dileğiyle..;)

PAÜ Bilgisayar Mühendisliği Grubu


Cansu ATACAN

Beni biraz anlasana..

Her ruh halimle dinleyebildiğim bir şarkıyı paylaşmak istedim..
Herzaman anlaşılmaktan yakınndıgımızdan belki de...:)



Haluk Levent - beni biraz anlasana |

24 Mart 2010 Çarşamba

Kızım...

Ferhat Göçerin 'Biz Aşkımıza Bakalım' albümünde bulunan söz ve müziğin Sinan Akçıl'a ait olduğu 'Kızım' şarkısının sözlerini sizlerle paylaşmak istedim..
Babalar ve kızları..:)

KIZIM

Beni affet kızım..
Gözümün önünde büyüdün göremedim..
Beni affet kızım..
Nasıl sevdim seni gösteremedim..

Beni mahvet kızım..
Bir lafın yeter buna, söylemedim..
Hadi geç kızım..
Benim gözümde hiç büyümedin..

Evlendiğin adam seni benim gibi korur mu?
Sen böyle mutluyken içimdeki hüzün sorun mu?
Başın sıkışırsa bana söz ver lütfen olur mu?
Sen çağır baban hazır..

17 Ocak 2010 Pazar

Haşim Arıkan..

İnsan herseyi bırakıp gitmeyi istediğinde kendin yazılara,siirlere,filmlere vurur ya hani..
kendini arasın yanlızlığın içinde..belki bir şiir de belki bir yazı da..
işte öyle bir anda Haşim Arıkan'ın yazılarına rastladım..Sözcüklerle anlatamayacağım,duygu yüklü bulunan durumu yada hissettiği anı sözcüklere yansıtan yazılar..
okurken içinde ya kendimi buluyordum yada bulunduğum dünyadan uzaklaşıyordum..
Gerçekte isteyipte yapamamış olduğum seyi bir kaç dakikalığına da olsa yapabiliyor olmak:)
Burdan da Haşim Arıkan'ın yazılarını sık sık paylaşıyorum..
Tekrardan bir yazısı daha dikkatimi çekti.Aldı ve götürdü beni bilmeediğim bir yerlere...
Kendisine çok teşekkür ediyorum yazılarını bizlerle paylaştığı için..

Hiçliğe Uyandım Bu Sabah

Hiçliğe uyandım bu sabah.
Dokundurtmadım hayatı kendime.
Bir ben vardı bugün sadece yanımda.
Başbaşaydık onunla.
Zihnimdeki hazır sözcüklere hiç dokunmadan, özgürce konuştuk, belki de yıllar sonra.

Hiçliğime sokuldum bu sabah.
Ne herşeye uygun nedenlere bulandım.
Ne de bir neden olabilecek herşeye kapıldım.
Zihnimdeki perdenin ardından da bakmadım bugün hayata.
Onun bana kurduğu farkındalık tuzağına düşmeden düşündüm, sadece.

İsimsiz ve kategorisizdi herşey.
Bugün küçük bir çocuk gibi, zihnimdeki yargılar yerine duyularımı kullandım.

Bugün, herşeyi ilk defa gördüm, herşeyi ilk defa kokladım.
Herşeye ilk defa dokundum.

Meğer herşey, hiçliğin içinde gizliymiş bugün anladım.

8 Ocak 2010
Haşim ARIKAN


13 Ocak 2010 Çarşamba

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
ellerimde koparmaya çaıştığım zincirlerden kalma yara izleri
yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun.
gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın.
yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak.

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
hiç biri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...

Orhan Veli KANIK

7 Ocak 2010 Perşembe

Yarım kalmış öyküler

Madem ki bir aşkın var, ne güzel tadını çıkar...
Her şeye boşver ve aşkı yaşa...
İlle de büyük aşk olması gerekmez...
Yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...
Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden, günü gününe sev,
sevginin tadını çıkar...

Sevgide geleceği düşünürsen aşkı bombok edersin.
Sakın haaa...
Sonsuz monsuz diye herifin başını yeme...
Her şeye boşver; öylesine sev ki, sevdiğin erkeği bile umursama,
salt kendin için sev, bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...

Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın sevgiler kalır sonunda...
Aslolan aşktır yaşamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye aşkı yaşayarak sev...
İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez...
Sen o anı yaşa yeter ki...

Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme...
Çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da...
Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...

Yüce yüce şeyler düşünme severken, sevgiyi berbat edersin...
Çünkü sevginin kendisinden daha yüce bir şey olmaz...
Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
Sakın kuşkulara kapılma.

Severken yirmi yıl sonrasını değil, yirmi dakika sonrasını bile düşünme…
An an yaşa, derin derin hem de...

Afferin sana...

Çok sevindim.

İşe güce boşver...

Keyfince yaşa, sev...

Sevildikçe sev...

Sevilmeyince de tastamam boşver ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...

O yalnızlık ki, bütün sevgilerden daha güzeldir ve sonunda kollarımızla sararız…
O zaman da hiç üzülmeyeceksin. Çünkü nasıl olsa,
sığınacak bir yalnızlığımız var…
Günün birinde anamız bile bizi bırakır gider, ama o yalnızlığımız,
Biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev ki,
sevginin tadının çıkarasın.
Hadi, sevgiyle öperim. Yaşa sen...

Aziz Nesin

ARKADAŞIM BADEM AĞACI

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya


Aziz Nesin