8 Mayıs 2009 Cuma

Nedir şu @ işareti ???

E-posta gönderiyorsanız @ işareti size yabancı değildir. Peki ama ne anlama geliyor biliyor musunuz?

Hemen her gün e-posta yazarken veya e-posta adresimizi birilerine verirken bu işareti kullanıyoruz. Peki ama @ işaretinin gerçek anlamını ve nereden geldiğini biliyor musunuz? Bu işaret 473 yıl önce, günümüzde ki anlamı ve kullanımından çok farklı bir amaca hizmet ediyordu.

@ işaretinin bilinen ilk kullanımına 4 Mayıs 1536 yılına Francesco Lapi adlı Floransalı bir tüccarın yazdığı bir mektupta rastlandı. Lapi yazdığı mektubunda İspanya'daki şarap fiyatlarından bahsederken @ işaretini kullanmıştı. O zamanlarda, bir fıçının 13'te birine karşılık gelen, ticari bir ölçü biri olarak kullanılan @, daha sonra daktilolara da girdi. Zaman için kullanımı değişen işaret bir süre sonra belli bir ürünün birim fiyatını belirtmek için kullanılmaya başlandı. Yani insanlar artık "tanesi 5 liradan 10 ürün" gibi bir tanım kullanmak yerine "10 ürün @ 5 lira" demeye başladılar.

1971 yılında Ray Tomlinson ise bu işaretin, e-posta sunucularındaki kullanıcıları tanımlamak için uygun olduğuna karar verdi. O tarihten itibarense @ artık bugünkü şekilde e-postalardaki kullanım şeklinde kavuşmuş oldu.:)

7 Mayıs 2009 Perşembe

Başlangıç...

Her şeyin başı ve sonu varmış.
şuan başındayım sonunu bekliyorum.. sessizce ne zaman nasıl olur bilinmez
ama olacağını biliyorum...:)
Son

Yağmur Damlasının Yolculuğu ve Sen

Nasıl ki sensiz anlamsızım...

Cama vuran yağmur damlaları gibiyim. Aşağıya doğru yol alıyorum… Ki; bu yol, yolun sonu… Diğer damlalardan farkım olmayacak benim de biliyorum. Onlar gibi yok olup, yalnız, tek başına hiç bir şey ifade etmeyen bir su damlası olacağım… Nasıl ki sensiz anlamsızım...
Yolculuğun sonunda sen olsan tüm engellere göğüs gererek ve tüm bu engelleri aşarak koşa koşa gelirdim. Ama ne bu yolun sonu var; ne de bu yolun sonunda sen…
Yağmur çok güzel yağıyor. Fakat çok gürültü çıkartıyor yağarken. (Korktuğumu ve huzursuzlandığımı fark ediyorum.) Hâlbuki senin gidişin çok sessiz olmuştu. Belki de hiçbir zaman gelmediğin için gidişini fark edemedim... Sadece gözyaşlarımın sesi vardı ve ellerinin sıcaklığı... Gözyaşlarımı silen ellerinin sıcaklığı... Şu an yanımda olsaydın ve doya doya baksaydım sana. Yanımda olsaydın da hiç konuşmasaydın.(-k)
Senin bulunduğun yerde de yağıyor mu yağmur? Şu an sende camdan bakıyor musun? Elin telefona gidip gidip geliyor mu? Söylemek istediklerini söyleyemediğin için kızıyor musun sende kendine benim kızdığım gibi… İsyan ediyor musun sessizliğinin tüm gücü ve sesi ile?
Yağmur damlası cama düştü, sen ise kalemime… Hiç dinmesini istemiyorum yağmurun. Yağdıkça yüreğimdeki kirleri akıtıyor çünkü…
Hatırlar mısın, kaçamak buluşmalarımızı yaptığımız günlerden biriydi... Kimden ve neden kaçıyorduk bilemiyorum ama hep bir gizlilik vardı buluşmalarımızda. Denizi karşımıza almış, kahvelerimizi yudumlarken yağmaya başlayan yağmurla beraber koşa koşa sığındık bir ağacın altına. Çocuklar gibi durmaksızın gülüyorduk. Gökkuşağı da tam karşımızda tüm güzelliği bizim mutluluğumuza ortaklık ediyordu. Sarılmıştık birbirimize ve çok mutluyduk (Hiç bitmesini istememiştim bu anın)
Çok sonra sen anlatmaya başladın. Anlatırken ağlıyordun! Ne yapacağımı bilememiştim o an. Duyduklarım mıydı beni şaşırtan yoksa seni ağlarken görmenin paniğimiydi bilemiyordum ama o gün çok kırılmıştım sana. Senden duymayı ümit ettiğim şeyler bunlar değildi…
Ruhumda tamiri mümkün olmayan yaralar açıyordun ama ben yine de senin üzülmene dayanamıyordum. Sen, anlattıkça rahatlıyordun ama ben, seni dinledikçe tükeniyordum.
Sen anlattıkça içimden çığlıklar attım. Kulaklarımı kapamak istedim ve “Yeter! Bunları bana anlatma! Ben seni seviyorum! “ demek istedim.. Ama yapamadım...
O gün canımı çok acıttın... Ama biliyorum, biliyorum bunu isteyerek yapmadın, nereden bilebilirdin ki sana karşı hissettiklerimi… Sol yanım, kalbim, o gün bugündür kanıyor...
Ben yağmurları sevmem (-mezdim) ama bu yağmur aldı götürdü beni. Gözümün önünden neler neler geçiyor bir bilebilsen. Gözlerim eski bir filmi izliyor gibi. Yağmur damlaları hala birbirleriyle yarışırcasına camdan aşağıya hızla iniyor… Acaba bilseler son yolculukları olduğunu yine de yarışırlarmıydı? Ben de bile bile sonu olmayan bu yolculuğa çıkmamışmıydım yağmur damlaları gibi... Bir ümit ile... Belki diyerek...
Odayı aralık pencerelerden içeriye giren rüzgarın sesi doldurdu. Bir uğultu var şu an odada. Biliyor musun; başım dönüyor hasretinden… Belki iyi gelir diye kendime bir kahve yaptım. İyi gelmedi...
Gökyüzünde bulutlar kavga ediyor… Sesleri bana kadar geliyor… Sende aynı sesi duyuyor musun? Ürperiyor vücudum. Belli belirsiz titriyorum. Bütün camları sıkı sıkı kapadım, perdeleri örttüm. Üzerime kalın bir şeyler aldım; ama hala üşüyorum…
Çaresiz kaldığımda, mutsuz olduğumda, unutmak istediğimde, kendimden dahi kaçmak istediğimde ve en önemlisi her şeyi yok saymak istediğim zamanlarda yaptığım gibi uykuya sığınmak istiyorum… Yatağıma girmek, yorganı boynuma kadar çekip, tam karşımda duran resmine boş gözlerle saatlerce bakmak istiyorum… Resmine bakarak hasret gideriyorum… Resmindeki gibi hep gülen gözlerini görüyorum… Resmindeki gibi uzun, dalgalı ve ak düşmüş saçlarının uçuşmasını seyrediyorum. Ve doyamıyorum… Ben seni unutamıyorum!
Bir kitapta okumuştum, şöyle diyordu; “Birazdan yağmur yağacak, dışarı çık ve elinden geldiği kadar çok yağmur damlası yakalamaya çalış. Yakalayabildiklerin senin bana olan sevgin; kaçırdıkların da benim sana olan sevgim olsun...”
“Haksızlık bu!” demeni ne kadar çok isterdim bu cümlenin üzerine...
Ben seni yakalayamadıklarım kadar seviyorum bebeğim...
Hala seviyorum seni...
Ama hangi seni?

Dünyanın en ilginç kuşuymuş...

Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!